Elementaliteye Doğru : İpek'in Hikayesi
İlk günden beri, hayatımda birçok iş ve birçok insan oldu benim, Hiçbir zaman tek bir işim olmadı, tek bir çevreye bağlı kalmadım. 28 yıldır özel ders veriyorum, 10 yıldır rehberlik yapıyorum, yıllardır kendi emlak şirketim var, Montenegro'ya taşınmadan önce sayısız konser, festival ve etkinlik organizasyonunda çalıştım, 6 yıl bebek bakıcılığı bile yaptım Fransız-İtalyan bir aile için…
Ne iş yaparsam yapayım, merkezinde hep insan oldu. Çünkü yalnızlığımı sevsem de, ben tam anlamıyla bir sosyal böceğim... İnsan odaklı yaşıyorum, çalışıyorum, nefes alıyorum. Her yaşı, her deneyimi dinliyorum ve hepsinden bir şeyler öğreniyorum. Öğrendiklerimi ve hissettiklerimi insanlara anlatmayı seviyorum. Ve galiba bu hayata geliş sebeplerimden en önemlisi de bir şekilde arabulucu olmak. Nerede bir boşluk varsa, nerede iki taraf birbirini duymakta ve anlamakta zorlanıyorsa, kendimi hep orada buldum.
Ebeveynlerle ergenlerin çatışmalarını dinledim. Her jenerasyonun değişimini gözlemledim. Beyaz yakalıların sıkışmışlığını, nefes alamama halini hissettim. Mezun olup hayat yolunu bulamayanların yeniden öğrenci olma hayallerine şahit oldum. Herkesin farklı hikâyesi vardı ama altında yatan ortak arayış aynıydı: kendini tanımak, biraz olsun hafiflemek, bir çıkış yolu bulmak ve anlam aramak.
Benim de yıllardır felsefeyle, psikolojiyle, türlü eğitim ve sertifika programlarıyla yaptığım yolculuğun sebebi buydu: Kendimi tanımak! Neden çocukluğumdan beri kimselerde görülmeyen hastalıklarla mücadele ediyorum? Herkes “Sen başarırsın” derken neden ağlamaklı oluyorum? En özgüvenli göründüğüm anlarda içimdeki İpek neden koşarak kaçmak istiyor? Sevgi açlığımın sebebi ne? Ben neden varım?
Tüm bu soruların peşinden giderken aldığım eğitimler yolumu aydınlattı. Hâlâ da aydınlatıyor. Çünkü hayat sürdükçe eğitim de sürer bence…
Ve bana iyi geleni sadece kendime saklamak istemedim. Hep düşündüm: Eğer bana nefes aldırıyorsa, başkasına da faydası olur. Çünkü bilgi, paylaşıldıkça büyüyor.
Bilgi paylaşımını didaktik yapmayı sevmedim hiçbir zaman. Ben öyle öğrenemedim çünkü. Öğretmenimi sevmeliyim öncelikle, yoksa öğrenemiyorum. Oyunla, neşeyle, sohbetle, güzel bağlar kurarak öğrendiğim hiçbir şeyi unutmadım ben hayatta. O sebeple derslerimin de, işlerimin de, ilişkilerimin de kilit noktası her zaman oyun oldu. Çünkü ben hep şuna inandım: Hayatın en büyük eksikliği, büyüdükçe oyun oynamayı bırakmamız… Hayatın tamamı bir oyun oysa ki…
Oyun, sadece bir eğlence değil; bağ kurmanın, öğrenmenin, şifalanmanın en doğal yolu. İnsanlarla çalışırken gördüm ki, oyun kaybolduğunda yaşamın rengi de soluyor. Bu yüzden dokunduğum herkesle oyunlar oynamayı, birlikte oyunlar kurmayı sevdim. Ve ne olursa olsun, oyun alanımı korumayı...
Yine bir sağlık sorunu üstü yatağa bağlı kalmam gereken zamanları, çocuk ve ebeveyn odaklı bir psikoloji sertifika programıyla değerlendirmiş; bu öğrendiklerimi nasıl bir programla insanlarla paylaşırım diye kafamda projeler üretirken;
10 yıl önce göçtüğüm Montenegro’da, 6 yıl önce tanıştığım ve zamanla müşteriden arkadaşa dönüşen Ceren; bana kendi fikrini anlattı. Onu dinlerken aklıma hemen Celil geldi. Zira Celil'in de beni çok heyecanlandıran bir projesi vardı ve bence ikisi birlikte bunları harmanlayabilirlerdi.
“Görüşmeniz gerek bence” dedim Ceren'e ve bir akşam onları buluşturdum. Yine aracıydım aslında... Celil kendi hayalini ortaya koydu, Ceren kendi yolunu anlattı. Bana döndüler ve “Sen neden dahil olmuyorsun?” dediler. Ben de yıllardır kafamda döndürdüğüm projeleri anlattım: ergenlerle, ebeveynlerle, bedeniyle yeniden bağ kurmak isteyenlerle, içi daralmış yetişkinlerle yapmak istediklerimi… O akşam fark ettik ki, aslında üçümüzün yolları çoktan birbirine dolanmış.
Sonrası mı? Bolca kan, ter, gözyaşı, tartışmalar, fikir ayrılıkları, kahkahalar… ama en çok da oyun. Birbirimizi deney tahtası yaptık, sınırlarımızı zorladık, düştük, kalktık, yeniden başladık. Ve tüm bunların içinden yeni bir şey doğdu: Elementalite.
Bugün buradayız. Elementalite artık sadece bir fikir değil; yaşayan, büyüyen, kökleri her geçen gün biraz daha derine inen, dalları göğe uzanan bir yolculuk.
Ve biz sizi bu yolculuğa davet ediyoruz.
Çünkü bu bir öğreti değil.
Bir uyanış değil.
Bir aydınlanma değil,
Bu bir yolculuk.
Hoş geldiniz!

Cok ilginç geldi. Ben de öyleydim. Sonra ne olduysa herseyi ertelemeye başladım. Hala cesurum yeniden korkmuyorum ama adalete düştüm ve sağlık dahil milyon bahane üretmeye başladım. Paylaşacaklarinizin belki de bana yeni bir ivme kazandıracağını düşünüyorum.
Çok iyi yapmışsınız! Kimse kimsenin yaşadıklarından öğrenemiyor maalesef. Ancak ilham vermek, örnek olmak, cesaret vermek çok değerli. “O yapmış, ben de yapabilirim”duygusuna yol açmak bile o kadar kıymetli! Yolunuz açık, yoldaşınız bol olsun!