Şu "Oyun" dedikleri ne ola ki?
Oyun deyince aklınıza çocukluk zamanlarınızdan kalma hayal meyal bir kaç görüntü geliyorsa; emin olun yalnız değilsiniz. Çağdaş dünya, o derece verimlilik öğretileriyle doldu ki, oyun maalesef bir zaman kaybı olarak görülmeye başlandı. Ciddi insanların, önemli işleri vardı ve çocukça olan şeylerden mümkün olduğunca arınılmalıydı. Hatta iş o hale geldi ki, çocuklar bile, biriktirmeleri gereken nitelikleri bir an önce edinebilsinler diye oyundan fedakarlık etmeye mecbur edildi.
Ama gerçek şu ki; insanlık çok değerli bir hazineyi, toprak altına gömüp unutmuş gibi.
Öyleyse şimdi, beraberce, toprağı biraz eşeleyip neler bulabileceğimize bakalım, ne dersiniz?
“Her oyun, her şeyden önce gönüllü bir eylemdir. Bir görev değildir. Oyun serbesttir, oyun özgürlüktür.” Amaçlarla, hedeflerle ve zorunluluklarla dolu hayatımızın ötesinde yer alır oyun. Doğrudan faydalar işaret etmediği için, çağdaş gereklilikler zincirine hapsedilmemiştir, tercihen icra edilir.
“Oyun gündelik veya asıl hayat değildir. Oyun bu hayattan kaçmaktır.”
Genellikle -boş zaman- da yapılması bundandır. Hayatın içindedir, ama ondan ayrıdır. Belki bir düş ya da rüya gibi denilebilir.
“Oyun belirli bir mekanda ve zamandadır.”
Koşturmacaların ortasında, asla tam olarak bir yerde olamadığımız gerçek hayata inat, oyun sınırlı bir mekanda ve sınırlı bir zamandadır. Güzelliği de tam buradan gelir. Hayat, bazen kaybolmamıza -hem mekanda hem de zamanda- sebep olur; oyun tarifli bir zaman-mekan düzleminde bulunabilme imkanıdır.
“Oyun düzen yaratır, oyun düzenin ta kendisidir. Dünyanın mükemmel olmaması ve hayatın karışıklığı içinde geçici ve sınırlı bir mükemmellik yaratır.”
Çağdaş dünyada zihnimizi en çok zorlayan durum belki de belirsizliktir. Ekonomik sistemlerin yarattığı yabancılaşma, olayların ve durumların birbiriyle olan ilintisini görmemizi zorlaştırmış ve anlamın kaybolduğu bir kaos ortamına bizleri hapsetmiştir. Süregelen bu keşmekeşin içerisinde, yaratılmış kusursuz bir diyardır oyun.
“Oyun dahil eder ve serbest bırakır. Özümler. Yakalar, başka bir ifadeyle cezbeder.”
Oyun, yalnızlaştığımız bir dünyada, tekrar iletişime geçmemizi sağlar; hem başkalarıyla, hem de kendimizle.
“Her oyunun kendi kuralları olur. Bu kurallar emredici ve tartışmasızdır. Kural ihlal edilirse, oyun evreni çöker.”
Gündelik hayatta etrafımızı saran ve bazen kimin faydasını güttüğünü bile bilmediğimiz kuralların aksine; oyunun kuralları bizim tarafımızdan koyulur ve gönüllülük esasıyla kabul edilir. Oyun, sınırsız olanaklar evreninin imkanlarından, kendi tercihinle vazgeçmendir. Kural, oyuna katılan herkesi bağladığı için adaletlidir.
“Oyun gerilim ve neşe içerir”.
Oyunun amacını yerine getirmek için çabalayanlar belirli ölçüde gerilim taşır ve etkinliğin sonuçlanması ile bu gerilim gevşeme eğilimindedir ve sonucunda bir neşe sağlaması muhtemeldir.
Öyleyse bir küçük tanım yapmaya çalışalım şimdi;
Oyun, özgürce razı olunan, tamamen emredici kurallara uygun olarak; belirli zaman ve mekanda, bizatihi bir amaca sahip olan, bir gerilim ve sevinç duygusu ile gündelik hayattan ayrılan iradi bir eylemdir.
Artık elimizde bir tanımımız olduğuna göre, oyun nerelerde karşımıza çıkıyor, bir sonraki yazımızda onlara bakalım:
Oyun Üzerine Düşünceler
