Toprak Elementi
Toprak, tanım yaparken en fazla zorlandığımız element. Çünkü işin içine, çeviri de farklılaşan anlamlar katılıyor. Yunanca aslı “γῆ gê”; anlamı İngilizce’deki earth’e benziyor ama daha geniş, land, ground hatta world’e kadar uzanıyor. Türkçe’de de toprağın bir çok farklı kullanımı var.
Bu sebeple tanım yapmak biraz zor, bir anlamı tercih etmek gerekiyor. Ama işin içine sembolizm girdiğinde işler değişiyor. Bir anda bütün anlamlar beraber kullanılabilir hatta sembolün içeriğini genişletir hale geliyor.
O zaman başlayalım anlamlar içerisinde gezinmeye:
Earth anlamıyla başlayalım, yani hem ayağımızı bastığımız yer, hem de gezegenimiz. Şu anda uçsuz bucaksız kainatın içerisinde yaşamın büyüyüp gelişmesine imkan veren nadide yaşam alanımız.
Gezegenimiz bize, bizim için mükemmel dengede bir yaşam alanı sunmanın yanında gerçekten de ayaklarımızın yere basmasını sağlıyor. Nasıl yapıyor bunu; bütün cisimler gibi gezegenimizin de bir kütlesi var ve kütlesi oranında diğer cisimleri kendine çekiyor. (aslında biz de dünyayı kendimize çekiyoruz ama kütlemiz çok çok küçük olduğu için bu çok da kayda değer bir etki yaratmıyor).
Bu sayede ağırlık sahibi oluyoruz. Ve böylece Toprak Elementinin içerdiği ilk kavrama ulaşmış oluyoruz: Ağırlık
Ne demiştik, ağırlık kütlemize oranlı olarak gezegenimizin kütle çekimi tarafından belirleniyor. Onun için ağırlık hesaplarken sabit bir değer kullanıyoruz. Ağırlık (F) = Kütle (m) x Yerçekimi İvmesi (g= 9.8 m/s²)
Yani ağırlığımız toprak tarafından belirleniyor. Örneğin ayda yaşasak, kütlemiz aynı olmasına rağmen ağırlığımız farklı olurdu ya da Mars’ta ya da Dünya’mız hariç herhangi bir yerde.
Fazla ilerlemeden hemen bir diğer anlama doğru yola çıkıyoruz: Ground. Sahiden ayağımızı bastığımız zemin ama bir yandan da bölge. Yüzey ama bir taraftan da sınırlar içeren bir alan. Engel anlamından çok daha fazla nerede başladığın ve nerede bittiğin ile ilgili bir tarif. İkinci kavram: Sınır
Bir diğer anlam ise World.
Yani dünya. Ama yalnızca yaşanan yer anlamında değil, içinde yaşadığımız, içinde yaşanılan bir sistem anlamında. Bir sistem kurmak demek, tekrar eden bir düzen yaratmak demektir. Yaşantımıza şekil vermek, biçimlendirmek demektir.
Öyleyse 3. kavram Biçim.
Kavramlarımızı elde etiğimize göre yöntemimize sadık kalalım ve bizim hayatımızdaki karşılıklarını bulmak için bu üç kavrama tek tek bakalım:
Bizim Toprak'ımız
1. Ağırlık
Toprak elementi bize ağırlığımızı verir. Dünya yalnızca yaşadığımız yeri ifade etmez, iç dünyamız derken de dünya kelimesini kullanmamız tesadüf değildir. Nasıl ki bizim ağırlığımızı içinde yaşadığımız dünya belirler, toprak elementinde de kurallar benzer şekildedir. Kendinize kurduğunuz dünya, (fiziksel yaşantınız ve iç dünyanız) sizin ağırlığınızı belirler.
Bu dünyayı kurarken bağlı kaldığınız gerçeklik algısı ve yarattığınız sorumluluk duygusu aslında sizin ağırlığınızdır.
Nasıl ki gezegenimiz olan dünya cisimlerin ağırlığını kafasına göre değil cismin kütlesine oranlı olarak belirliyorsa, burada da durum böyledir. Toprak elementine bağlı olarak elde edilen ağırlık, aidiyet hissi oranında belirlenir.
Ağırlık eksildiğinde savrulma başlar. Hiçbir şey tutunamaz hale gelir. Ağırlık yönümüzü belli eder. Yer çekimi olmasaydı yönümüz de olmazdı. Belki yerçekimsiz ortamda görev yapan astronotların videolarını izlemişsinizdir. Başlangıçta her şey eğlencelidir. Ama ağırlıksızlık bir zaman sonra işkence haline gelir. Duş alınamaz, başlayan bir hareket kendiliğinden durmaz ve kendini bağlamadan uyumak bile imkansız hale gelir. Ama en önemli hasarı kaslar görür, önemli miktarda kas kaybı yaşanır. Çünkü aslında kaslarımızı güçlü tutan şey yer çekimine karşı verdiğimiz mücadelemizdir.
Peki tersi bir durumda ne olur? Kendimize inşa ettiğimiz dünyanın kütle çekimi fazlaysa ağırlığımız artar, hatta bazen o derece artar ki yüzey bizi taşıyamaz hale gelir ve toprağın içine gömülürüz. Taşıyabileceğimizden fazla ağırlık bizi yorar ve sonucunda hareketsiz hale getirir. Aidiyet hissimizin yükselmesinde bir sorun görünmeyebilir ama sonucunda kendimize yarattığımız sorumluluklar kelimenin gerçek anlamıyla bizi ezer.
2. Sınır
Toprak sınırdır. Ama öyle insan eliyle yaratılmış yapay engeller gibi değil. Nerede başlayıp nerede bittiğin ile ilgili. Her şey bir yerde başlar ve bir yerde biter. Sen olduğun yerdesindir, sonsuz değilsindir. Senin bittiğin yerde başka bir şey başlar. Kapladığın alanı ifade eder.
Kütlen yani senin içerdiklerin, içinde olanlar aynı kalırken kapladığın yeri artırmaya çalışırsan ne olur, yoğunluğun azalır yani dağılmaya başlarsın. Seni oluşturan sınırlar belirsizleşmeye başlar, başkaları ile olan sınırların belirsizleşir. Neler sana ait, neler başkalarının tespit edemez hale gelirsin. Dışarıdan gelen etkileri durdurabilme gücün zayıflar. Sana karışmasını istemediğin şeyler içine sızmaya başlar.
Tam tersi olursa, yani kütlen yani senin içerdiklerin aynı kalırken kapladığın yer azalırsa katılaşırsın. Bu katılık seni de hareketsiz bırakır. Ayrıca seni oluşturan sınırlar o kadar katılaşır ki başka herhangi birine ya da bir şeye dokunman imkansız hale gelir. Kendine katmak istediklerin bile sana nüfuz edemez.
Sınırların üretici gücünü de etkiler. Bereketli toprak geçirgendir, kendinde olanı vermekten çekinmezken dışarıdan geleni de içine katar. Nefes alabilecek kadar gevşek ama dağılıp gitmeyecek kadar bağlıdır. Çorak toprak kendini dışarı kapatmıştır, ne bir şey alır ne de verir. Ya hiç içine ulaşılmaz ya da parçalanıp dağılıp gider.
3. Biçim
İnsanlık tarihinde, insanın toprağa biçim verme kararı önemli bir dönüm noktasını oluşturur. Bu noktada, avcı toplayıcı olmaktan tarım toplumuna yani yerleşik hayata geçmeye karar vermiştir. Beslenmek ve barınmak için toprağı şekillendirmek zorundadır. Bugünden bakınca bu sürecin karşılıklı yaşandığını gözlemliyoruz. İnsan toprağı evcilleştirirken, toprak da onu evcilleştirmiştir.
İnsanın topraktan ürün alabilmesi için onu verimli hale getirebilmesi gerekir. Çünkü toprak her zaman en verimli haliyle karşımıza çıkmaz.
Biçim vermek iradi bir eylemdir, disiplin gerektirir. Bir kerelik değildir, devamlılık içerir. Bir sistem kurmayı, bir rutin oluşturmayı talep eder.
Toprağına biçim vermesen orada kaos hakim olur. Çoraklaşır. Tamamen kontrolünden çıkıp yabanıllaşır. Doğanın ve çevrenin getirdiklerine karşı korunmasız hale gelir. Sel alır götürür, rüzgar savurur, içine hastalık yerleşir ya da havasız kalıp boğulur ya da çürür. Zamanla senin olmamaya başlar, gittikçe daha fazla aidiyetin eksilir. Toprak çürürse senin de köklerini çürütür.Tutunamaz hale gelirsin. Toprağını yurt edinmek istiyorsan, onu yaşatmak için gayret etmelisin.
Peki bu durumun tersi nasıl olur? Biçim vermeye çok fazla odaklanırsan, tam anlamıyla seni içine çeker, toprağa saplanıp kalırsın. Kurduğun rutin zamanla hayatının tamamını ele geçirir. Mükemmel biçimi kurmak ve devam ettirmek için yapılması gerekenler o kadar fazlalaşır ki başka hiçbir şeye vaktin kalmaz; yerine getirmek zorunda olduğun görevlerin durup düşünmeye vakit bırakmaz, gün geçtikçe yaratıcılığın eksilmeye başlar. Daha fazlasını kurdukça kaygıların artmaya başlar, koruman gereken daha fazla şey vardır artık. Bu seni gittikçe muhafazakar hale getirir. Disiplin hayatının amacı olup çıkar. Biçim kaygısı arttıkça toprağını sudan ve havadan da izole etmeye başlarsın, kontrol edilemezlik en büyük korkun halini alır. Bunun sonucunda toprağın katılaşmaya başlar ve bu katılık seni de ele geçirir. Yaratmaya çalıştığın form, senin hapishanen halini alır.
Toprak, yalnızca üzerinde yürüdüğümüz şey değildir. Aynı zamanda, ait olduğumuz, biçimlendiğimiz, sınırlarımızı tanıdığımız zemindir.
Toprak elementi eksikse ,yaşamımız parçalı olur — sorumluluklarımızı üstlenemeyiz, sınırlarımızı çizemeyiz, bir form kazanamayız.
Toprak elementi fazla olduğunda ise, bu kez fazla yüklenir, fazla sıkı tutar, fazla yerleşiriz — hareket edemez, değişemez hâle geliriz.
“Bize ait bir yer” ararız ya sürekli — işte o aslında içimizdeki topraktır.
Ve o yer ne kadar yumuşak, ne kadar geçirgen, ne kadar taşıyıcıysa… biz de orada o kadar kök salabiliriz.
O zaman dengeli bir Toprak Elementi için neler yapabiliriz onları konuşalım:
