Hava'nın Dengesi
Hava etkiler ve etkilenir. Onu en çok basınç farklılıkları etkiler. Basınç farkını kontrol etmek havayı kontrol etmektir bir yerde. Nefes almak, aslında bu basınç farkı yönetiminin en göz önündeki örneğidir. Nefes almak, aslında çok ilginçtir. Vücudumuzdaki bazı kasları bilincimizle yönetiriz, kolumuzu kaldırmak için kol ve göğüs kaslarımızı bilinçli olarak hareket ettiririz, yürümek için bacak kaslarımıza hareket emri veririz. Bir de vücudun kendi yönettiği kaslar vardır, midemiz sindirimi kendi yapar, ona haydi sindirime başla ya da dur diye komut veremeyiz. Karaciğerimiz irademiz ile yönlendirilemez.
Ama nefes, hem bilinçli hem de otomatiktir. Daha yavaş, daha hızlı, az ya da derin nefes almaya karar verebiliriz. Ama biz karar vermediğimiz anda da durmaz, biz uyusak bile nefes alıp vermeye devam ederiz. Nefes alıp vermek, bu yüzden sahiden iç dünyamız ile kurduğumuz bir iletişim şeklidir, çünkü bu eylemi ortaklaşa sürdürürüz ve bu iletişim ne kadar sağlıklı olursa vücudumuz da buna en sağlıklı karşılığı verir.
Ama basınç farklılıklarının boyutu büyüdüğünde bunlara müdahale etmeye gücümüz yetmez. Burada yapılması gereken oluşan farkın gücünü doğru tespit edebilmektir. Barometre denilen cihaz, havanın basıncını ölçmeye yarar. Bu aletin icadıyla insanoğlu yaklaşan hava olaylarını önceden tahmin edebilir hale gelmiştir.
Hava elementimizi dengelemede bize düşen ilk görev, kişisel barometrelerimizi bulmak ve onların yardımıyla yaklaşan değişimleri önceden fark edebilmeyi öğrenmektir. Örneğin; zihnimiz için hareketi yaratan merakın, bilgi ve bilgisizlik arasındaki sıcaklık ve basınç farkından doğduğunu söylemiştik. Bu merakın mevcut durumunu fark edip onu dengeli tutmak; hava elementimizi dengelemede çok iyi bir başlangıç sunabilir. Azalmışsa onu besleyecek şeyler bulmak, zararlı ölçüde fazlalaşmışsa onu sakinleştirmeye çalışmak doğru bir yaklaşım olabilir.
Hava, görünmez olandır. Onu “görebilmek” için başka şeyler yapman gerekir. Onun varlığını ispat yollu bulabilirsin; örneğin hava yoksa ateş yanmaz. Çevreni gözlemleyerek onun etkilerini bulmaya çabalayabilirsin. Ağaçların yaprakları kımıldıyorsa, denizin üzerinde dalgaların köpükleri varsa ya da bulutlar sanki bir yere yetişeceklermiş gibi koşturuyorlarsa rüzgar tam da oradan geçip gitmektedir.
Bazen de yalnızca hissedersin havanın varlığını, ciğerlerini dolduruşundan. Yüksek rakımlı bir yerdeysen farklı, deniz kenarında farklı hissedersin. Uzun süre kapalı kalmış bir depoda farklı, püfür püfür bir çam ormanında daha da farklı hissedersin.
Düşüncelerin, fikirlerin, zihninin ya da bedeninin içinde birikenler, sen doğrudan göremesen de aslında oradadırlar. Onları görünür kılabilmek için çaba göstermen gerekir. Düşüncelerini sınamaktan, orda olup olmadıklarını kontrol etmekten zarar gelmez. Bunu yapmak için illa ki sınavlara da ihtiyacın yoktur. Gözlemleyerek de onlara ulaşabilirsin. İçinde bir yere mutlaka dokunuyordur, onu keşfetmek her zaman elindedir. Ve tabii ki hissedebilirsin; kapalı kalmaktan ağırlaşmış mı, sürekli farklı yönlerden esen rüzgarlardan uçuş uçuş mu? Hissettiğin duygu bir sıkışma mı yoksa ferahlık mı? Hepsini tanımak ve yorumlamak yine senin mesuliyetindedir.
Hava alan ister, yayılmak ister, ulaşmak, ulaştırmak; taşımak ister. Hava hareketsiz kaldıkça boğulur ve seni de boğar. Hareket ettikçe de enerjisi yükselerek artar. Burada yine denge iyi belirlenmelidir. Bazen konuşursun, konuşmak iyi gelir; fazla içinde tutarsan zamanla ağır gelir, seni hasta eder. Konuştukça ferahlarsın. Sen de konuşmaya devam edersin. Öyle bir zaman gelir ki birden fazla dağıldığını fark edersin, kelimelerin anlamlarını yitirmeye başlamış, ne söylediğini sen bile takip edemez hale gelmişsindir. Döner içine bakarsın, için boşalmış, kaybolmuşsundur.
Kendi rüzgarını yaratabilecek kudretin yoksa en iyi çözüm rüzgar ile doğru ilişkiyi kurmayı öğrenmektir. Eski denizciler yelkenli tekne yapımında şöyle bir hataya düşmüşlerdi: Eski yelkenliler tekneye dik olarak monte edilir ve teknelerin sürekli pupa yelken gitmesi beklenirdi. Bu durum iki soruna sebep olmaktaydı. İlki pupa seyrinde rüzgarın yönü belirleyicidir, tekne rüzgar hangi yöne doğru esiyorsa o yöne doğru gidebilir. Başka bir yöne gitmek amacında ise o yöne esen rüzgarı beklemek mecburiyetindedir. Rüzgara karşı seyir yapması imkansızdır. İkinci handikapı, gitmek istediği yöne doğru esen uygun rüzgarı bulsa bile en fazla rüzgarın estiği hızda hareket edebilir. Rüzgar yelkeni doldurur ve onunla birlikte tekne hareket eder.
Çağdaş yelkenlilerde yelken rüzgara göre şekillendirilebilir ve pozisyonu ihtiyaca uygun olarak değiştirilebilir. Bu buluş ile rüzgarın yönü ana belirleyici olma özelliğini kaybetmiştir. Tekne artık istediği yöne hareket edebilir, hatta rüzgarın aksi istikametine doğru gidebilir. İkinci olarak da artık rüzgarın hızı teknenin en üst hızı olmak zorunda değildir. Örneğin teknenin rüzgarı 90 derece açıyla aldığı yelken seyrine orsa seyri denir ve bu seyir rüzgarın hızının üzerinde olabilir.
Yani tek taraflı düşünmeyi bırakıp fikirlerin etrafında dolaşmasına izin verdiğinde yeni buluşlar yapabilmenin önü açılır. Zihinsel yelkenini kontrol etmeyi öğrendikçe amacına ulaşmak için o yöndeki rüzgarı beklemen gerekmez. Hangi rüzgar ile yelkenini doldurmak isteyeceğini sen seçebilir hale gelirsin. Zamanla yelken sayın artabilir, ihtiyacına göre farklı yelken tiplerini kullanmayı ve hatta onları beraber kullanarak en iyi kombinasyonu yapmayı öğrenebilirsin. Bu tabii ki bir anda olmaz. Denemek, yanılmak ve bir daha denemek ve öğrenmekle olur.
Ama unutulmaması gereken çok önemli kurallar da yok değildir. En tecrübeli denizci bile fırtına varken yelken açmaz. Diğer yandan “Tekne limanda güvendedir. Ama teknenin amacı bu değildir.”
