Ateş'in Dengesi
Ateşin dengesini konuşmaya yanıcı madde ile başlayalım: Neydi yanıcı madde: İçsel potansiyelimiz, hayallerimiz, tutkularımız, hedeflerimiz, değişim isteklerimiz vb.
Hepimiz hayatımızda bir noktada yakıt seçmişizdir; örneğin kamp ateşi yakacaksak topladığımız odunlarda nelere dikkat ederiz?
- Boyut:Çok büyük parçalar tek başına yanmaz, küçük parçalarla desteklemek gerekir.
- Nem: Islak odun zor tutuşur, ortamı dumana boğar.
- Tür: Bazı ağaç mesela çam kolay tutuşur ama hızlı yanar, meşe zor tutuşur ama uzun süre ve bol enerjili yanar. Eskiden soba kullananlar bilir, odun başka, linyit kömürü başka, kok kömürü bambaşka yanar.
Yani içsel haznemizi doldururken yaratmak istediğimiz ateşe en uygun yakıtı seçmeliyiz. Hayallerimizi, tutkularımızı ve hedeflerimizi her gün yeniden gözden geçirmekten ve sınamaktan korkmamalıyız. Nasıl benzin göstergemizi kontrol ediyorsak, içimizdeki potansiyeli de kontrol etmekten ve miktarını dengelemekten vazgeçmemeliyiz.
Nemli odun nasıl zor yanıyorsa, fazla uzun süre içimizin kuytularında beklemiş potansiyellerimizin öyle hemen kolayca alev almayacağını kabul etmeliyiz. Belki de gün yüzüne çıkartıp biraz kurumasını beklemeli ya da başka küçük ateşlerle onu desteklemeliyiz. Ya da hedefimiz çok büyük ise, başlangıçta onu başka küçük hedeflerle destekleyip güçlendirmemiz gerekiyor olabilir.
Kamp ateşimiz için seçtiğimiz odunların boyutunu, nemini ve türünü seçmek de çoğu zaman verimli bir ateş elde etmemize yetmez. Onları nasıl yerleştirdiğimiz de çok önemlidir. Çünkü ateş, yanmak için oksijene gerek duyar. Aralarında havanın dolaşabilmesine izin vermemiz gerekir. İçsel haznemizde olan herşeyi de amansızca üst üste yığmaya gelmez, hava alabilmesine, doğru yerde durabilmesine izin vermek de gerekir. Ama hava alsın diye çok uzaklaştırmak da doğru olmaz. Hava alabilecek kadar uzak, birbirini tutuşturabilecek kadar yakın.
Başka neler yapmalı ve belki de daha da önemlisi nelerden kaçınmalıyız peki?
Miktarı abartmamalıyız; kamp ateşine 1 ton odun toplamamalıyız, hem ihtiyacımız yok, hem o miktarı toplamaya çalışırken harcadığımız zamana ve emeğe yazık, hem de tehlikeli. Potansiyelimizi artırmaya çalışmak iyi olsa da her şeyde olduğu gibi fazlası zarar. Hadi topladık diyelim nemsiz koruması zor, taşıması zor, komple yük.
Ateşimizden bizim mesul olduğumuzu unutmamalıyız. Yani sınırlarını iyi çizmemiz gerekli. Ama sınır derken bir kaba koyup hapsetmekten bahsetmiyorum tabii ki. Bir kamp ateşiyse bu, bu ateşin çevresi ateşin sıçrayıp yayılamayacağı, yanmayan bir alan ile çevrili olmalı. Yani ateşinizin bu halini bilmek yetmez, ateşinizin en büyük halini de ön görebiliyor olup ona göre hazırlık yapmak mecburuiyetindesiniz. Sırf bu sorumluluğu almaktan aciz insanlar yüzünden, dünyada binlerce orman yangını çıkıyor.
Ateşinizi tanımaya çalışarak, ihtiyaç olduğunda onu nasıl güçlendirebileceğinizi ve dizginleyebileceğinizi öğrenmeye çalışmalısınız. İş yerlerinizde güvenlik seminerlerine katıldıysanız bu konuda benzer eğitimler almış olabilirsiniz.
Sizin ateş elementinizin benzersiz olması halinden yola çıkmıştık hatırlarsanız. Sizin yakıtınız çıradan oluşuyorsa diğer insanlar meşeye nasıl davranıyorsa, siz de aynısını yapamazsınız, sizin daha dikkatli ve müdahaleci olmanız gerekebilir, nasıl ki diğerlerinin daha sabırlı olması gerekebileceği gibi.
Ama ortak noktanız, hiçbiriniz ateşe benzin dökmemelisiniz. İçinizdeki potansiyeli harekete geçirmeye çalışıp bu ateşin uzun süreler yanar halde kalmasıyla hayatımızı sürmeyi hedefliyoruz. Aksi halde elde ettiğimiz şey gereksiz ve tehlikeli bir patlama olur.
Aynı şekilde, ateşinizin doğasını keşfetmek, ona müdahale etmenizde en kritik etkendir. Yanan oduna su dökersek sönebilir, muhtemel çokça duman çıkararak. Ama kontrol altında tutmaya da yarar. Yağ yanıyorsa eğer, su dökersek yangını büyütmüş oluruz. Yangın söndürücüler farklı içeriktedir, itfaiye yangınlara farklı şekillerde ve farklı malzemelerle müdahale eder.
İkinci madde oksijen yani çevre idi. Aslında ateşin hava alması gerek derken biraz olsun bahsetmiştik. Ama sahiden, çevre faktörünün içsel potansiyelimiz kadar önemli olduğu gerçeğini gözardı etmememiz gerekir. Bu aslında insanlığın, medeniyetin gelişmesinde çok önemli rol oynamış bir bilgi.
İnsanlık tarihinde tunç devri, demir devri, bakır devri gibi dönemlerin neden olduğunu biliyor musunuz? O elementlerin keşfedildiği dönemler mi bunlar? Hayır değil. O elementlerin kullanılabilir olduğu dönemler. Ne farkı mı var, şöyle anlatıyım: Bir elementin bulunmasının yanında onun işlenebilmesi için eritilip kalıplar ile şekillendirilebilmesi de çok önemlidir. Bu eritme işlemi için ateşin yeterli sıcaklığa, yani o elementin erime derecesinin üzerine çıkarılabilmesi gerekir. Ateşi o sıcaklığa çıkarabilmek için de doğru yakıtı ve yanma sistemini kurmak yetmez, onu içinde tutabilecek, o sıcaklığa dayanabilecek yapıyı da kurabilmek gerekir.
İçsel potansiyelinizi sonuna kadar kullanabilmek ve o ateşin kontrolünü kaybetmeden, kimseye ve kendinize zarar vermesine sebep olmadan sıcaklığını arttırmak istiyorsanız, ona uygun bir yapı inşa etmek mecburiyetindesiniz.
İçinde bulunduğunuz çevre ateş elementinizin dengesine sürekli müdahale eder, çünkü oksijen seviyesi sürekli değişmektedir, bir kere ayarladım deyip kendi haline bırakma şansınız yoktur, sürekli güncellemek yapmanız gereklidir. Yalnızca içeriği değişse yine iyi, bazen rüzgarın yönü değişir, bazen çevrenizde fırtınalar kopar hatta bazen bu da yetmez ateşinizin üzerine yağmur yağar.
Ne olursa olsun ateşinizi korumak sizin görevinizdir. Ve aslında bu dengeleme çabalarının hiçbiri ağır yükler ya da gereksiz külfetler değildir. Ateşinizi en iyi şekilde tanımanızı sağlayan, kendinize onu her şekilde hayatta tutabileceğinizi kanıtlamanızı sağlayan işlevsel bahanelerdir.
Son madde ise Isı = Tetikleyici / İlham / Kriz’dir.
Kampa giderken çakmağınız yanınızda mı? Eğer ki unutmuşsanız ne yaparsınız? Kaçımız tahtaları sürterek ya da taşı taşa vurarak kıvılcım elde etmeyi biliyor ki? İlhamımızı her koşulda kendimiz yaratabiliyor olmamız tabii ki en iyisi. Kıvılcım yaratmanın yollarını öğrenip bunu epeyce kez tatbik ederek mükemmelleştirebiliriz. Kimimiz daha yaratıcı yollar benimseyebilir, büyüteç ile ateş yakmak gibi.
Bilenler ateşini yaktı ya bilmeyenler? Hala çantamızda bir kaç kibrit var mı diye arama şansımız var. İlham bazen bakmayı unuttuğunuz bir yerde sizi bekliyor olabilir.
Kıvılcım yaratmayı bilmesek de, kıvılcım yaratan araçları her zaman yanımızda bulundurmaya gayret edebiliriz. Her çantamıza bir kutu kibrit bırakabiliriz, arabamızın aküsünü sık sık kontrol ederiz vb. Size ilham veren şeyleri keşfettikten sonra, onları unutmamak ve ihtiyacımız olacağı anı düşünüp yanımızda taşımak iyi bir fikir olabilir. Kimisi duygusal bir etken ile tetiklenir, kimi hatırlatıcı bir nota ihtiyaç duyar, kimi bir müzik parçasından ilham alır, kimi ise bir krizi kendi lehine çevirmeyi öğrenir. Ne olursa olsun, tetikleyicini bulmak ve onu ulaşabileceğin mesafede bulundurmak, ateş elde etmek de çok ama çok önemlidir.
Kıvılcım yaratmayı bilmiyorsak ve tetikleyicimiz de bir şekilde yanımızda yoksa ateşi tamamen söndürmemek de bir çözüm olabilir. İlhamımız ortalarda olmasa da ateşimiz hala bizimledir. Hareket etmeyi sürdürmeli, değişimin ve dönüşümün yavaş da olsa sürmesine izin vermeliyiz. Eğer durursak ateş söner ve ortamı göz gözü görmez bir duman kaplar. Küçük de olsa ateşimizi muhafaza etmeli ve zaman içerisinde içsel depomuzdaki yakıtları ateşe vermek için kullanabilmeliyiz.
Beklenmedik bir yağmura tedbirsiz yakalandık ve ateşimiz sönüverdi, üzülmeyin yine de her şeyin sonu değil. Hala başka ateşlerden, başkalarının ateşlerinden ödünç almamız mümkün. Dünya hala o kadar da kötü bir yer değil neyse ki. İhtiyacını olana bir çakmak uzatan ya da yolda kalmış arabalara koşa koşa yardımcı olan insanlar hala var etrafımızda. ilhamımızı elde etmek için, başkalarından yardım almak da bir kötülük yok sonuçta. Önemli olan bunu yaparken başkalarının ateşini dağıtmamamız ve bu ateş ödünç alma işini bir alışkanlık haline getirip bir bağımlılık ilişkisi yaratmamak. İhtiyaç halinde kullanmaktan fazlaca kaçınmak bizi soğukta bırakır. Prometheus da tanrılardan ateşi çalıp bizi insanlara verdi. Utanacak bir şey yok. Ama kendi kıvılcımızı yaratmak ve ateşimizi korumak hala en iyisi.
Bu tetikleyici kıvılcım, her zaman tercihen olmaz, bazen gökyüzünden yıldırımlar düşer, ağaçları ateşe verir; insanlık ateşle ilk defa böyle tanışmış bile olabilir. Ya da bozuk bir kablo elektrik kontağından yangın çıkarır. Yani hayat her zaman kesintisiz akmaz, bazen karşımıza krizler de çıkartabilir. Ani değişimler yaşamak durumunda kalabiliriz, önemli olan bu gibi anların bizi harekete geçirebilmesini sağlamak. Ama bir yandan da bu krizlerin hayatımızı ve yaşayış şeklimizi ele geçirip bizi ve çevremizi bir yangının içerisine sürüklemesine izin vermemek.
Dengeli bir ateş, bizim yaşam enerjimizin ve hareketimizin çekirdeğini oluşturur. Onu yakmayı, beslemeyi ve kontrol altında tutmayı becerebildiğimiz takdirde o da bize en güzel karşılığı verecektir.
